Hüseyin Rahmi Gürpınar - Tövbeler Tövbesi

POYRAZAĞA meydancığını yürü, turşucuyu geç, beş on adım git. Sağa yılan gibi dar bir sokak kıv­rılır. Bu, gün görmez loş kıvrımların içine gir. Dön, do­laş, eğril, büğrül. Yol o kadar daralır ki adımını biraz sağa, sola çarpık atsan omuzun duvara dokunur. Böyle iki taraftan birine sürüne sürüne gidersin. Nihayet yan­dan tünel gibi bir delik görünür: Şeftali çıkmazı. Hasibe Hanım'ın evceğizi bu çıkmazın ta dibindedir.' Ben ne ka­dar söylesem olayları, başından geçen kimsenin tatlılı­ğıyle anlatamam. Evine gidelim de başından geçenleri kendi anlatsın. Bak dünyada neler oluyor.

Savaş yıllarında Hasibe Hanım, uğradığı gülünç bir felaketle tuhaf bir olayın kahramanı olmuştu. Hikaye lstanbul'a ağızdan ağıza pek çabuk yayıldı. Dar bir çık­maz sokak kuyusunda yaşayan bu kadın, gürültülü fi­limlerin, büyük artistleri gibi çabucak tanındı, meşhur oldu. Hikayeyi dinlemek için gelen kadın kalabalığıyle ev her gün dolup taşıyordu.

Yine bir gün Hasibe Hanım'ın küçük odası doldu. Dü­ğün evi gibi kalabalık sofaya, merdiven başına kadar taştı. O, eline kahvesini, sigarasını aldı. Bu iki keyif verici nesnenin dumanları arasında süzüle süzüle, dinleyicilerini sabırlıkla ağzına baktırıyordu. Anlatacaktı, ama biraz naz­lanmak âdetiydi. Bu tuhaf macerayı tekrar tekrar anlat­maya doymaz, sanki kelimelerin tatlı şekeriyle herkesten önce kendisi zevk duyardı.

Dumanların kıvrı mları içinde gençJiğin hatırlayarak süzüm süzüm süzülürken Hasibe Hanım sinirli bir gül­meyle birden fıkırdadı. Sanki on sekiz yaşının sesini, ifa­desini bulmak için kırıldı, döküldü. Ah, şimdi buruşuk yüzüne, kart sesine hiç yaraşmayan cilvelerle başladı:

- Bu yaştan sonra bana teklif ettikleri şeye bakı­nız. Tanrım kısmet etmesin. Olur şey mi hiç? Sen şeytana uydurma Allahım... Hanımlar, söylemeğe hacet var mı? Hepimizin başında...